Susuz cilt, elinizi yüzeyde gezdirdiğinizde incecik çizgilerin ve parşömen kağıdı gibi kuru cansız bir yüzeyin hissedildiği cilttir. Yağlı bir cilt de susuz olabilir, kuru bir cilt de susuz olabilir.
Deri ya iç sebeplerden yahut dış sebeplerden su tutma kapasitesini yitirmiş demektir.
Elbette genetik faktörler çok önemlidir. Ailenizde cildi "yaşına göre çok iyi durumda" olanlar varsa sizin de cildiniz diğerlerine göre iç ve dış hırpalanmalara karşı daha dayanıklıdır.
Ama yaşam şekliniz, hormonal etkenler, uyku düzeniniz, beslenme şekliniz, UVA ve UVB ışınlarıyla korunmasız karşı karşıya yaşamanız, rüzgar, soğuk ve aşırı sıcaklardan deriyi korumamanız, bazı ilaçların sürekli kullanımı, narkoz alma gibi durumlar da cildin su tutma kapasitesini azaltır.
Suyu eksilen deri, eskiyen hücrelerin yerine yenilerini üretecek gücünü gitgide kaybeder.
Dış etkenlerden daha çabuk hırpalanır ve sonuçta cansız, mat, minik çizgilerle kaplı, diriliğini kaybetmiş yorgun bir yüzeye sahip olur. Alt tabakada da durum farklı değildir.
Derinizi diri ve tok tutan alt tabakadaki "bağ dokusu"dur. Bunun da altında yağ tabakası vardır.
Yaşımız ilerledikçe ve dış etkenler sebebiyle yağ tabakası zayıflar, kalınlığı azalır, cilde verdiği destek söner. Tüm dokuların içerisindeki, jel kıvamındaki "hyalüronik asit" adı verilen su daha çabuk kaybedilir ve su azaldıkça, deri pörsür, esneyemez duruma gelir.
Cildinizin diri, kırışıksız ve sağlıklı kalması su tutma kapasitesiyle belirlenir. Diğer tüm organlarımız gibi deri de "su kaybettikçe" savunması azalır, çabuk hastalanır kızarır ,kırışır, kurur, ve lekelenir.
Sevgiler..